24 Ekim 2010 Pazar

Kedisiz Green Grass



Yakın zamanda çekilmiş son fotoğraflarından biri bu.Yaz başında gelip bulmuşlardı bizi iki oğlan kardeş. Babam adını Vızvız koymuştu. Kardeşine de Yumuk dedik, yine babamın bulduğu bir isim. Yumuk, kendi hâlindedir, merdümgirizdir. Ne çok yakındır ne de fazla uzak kalır bizden. Bir tek Vızvız’dan ayrı kalamazdı, hep yan yana, koyun koyunaydılar. Şimdi Yumuk ne yapacak, bilemiyorum... Vızvız ise huy bakımından Yumuk’un tam tersiydi. Sevilsin, şımartılsın, paspasın üstünde bütün gün uyuklasın, gelen geçen başını okşasın, karnını sevsin filan. Çok küçük ve sefil bir haldeydiler geldiklerinde. Çelimsiz, hasta, bitkin. Günlerce gözlerine merhemler sürdüler babam ve Guguk. Bir ara Vızvız fena hasta oldu, boynu şişti kocaman. İğneler yapıldı, birkaç haftada iltihap iyileşti, yarası kapandı. Büyüyüp semirdiler 4-5 ayda. İlk zamanlarki hırçınlıkları da gitti, tırmalamayı, tıslayıp saldırmayı unuttular.

Vızvız’la en son cuma akşamı karşılaştık. Eve gelirken sokakta gördüm. Arkadaşlarıyla geziniyordu. Bembeyaz saçlı bir kedisever kadın var, bizim sokak tarafında oturuyor. Sık sık gezintiye çıkıp kedilerle ahbaplık eder, karınlarını doyurur. Onunla ayaküstü sohbet ediyorduk. O sırada geldi Vızvız yanımıza. Bakıştık. Sevdim, sarıldım. Gitti. Beyaz kadınla vedalaşıp eve döndüm sonra.

(Ona bir daha sarılamayacaktım beyaz kadın, bana kedilerin ruhumuza ne kadar iyi geldiğini, mırıltılarıyla evrendeki dengeyi nasıl koruduklarını, onlarla uyursak içimizin hiç üşümeyeceğini anlatmıştın. Şimdi bir şeyler daha anlatmalısın ki, bir kedinin ardından üşümeden üzülebileyim.)

Çok ağladık Guguk’la. Çok teselli ettiler, ediyorlar, edecekler. Bir sevdiğim, bir yarenim vardı kedi suretinde. O artık yok, alışmak, özlemek, paspasın üzerinden öylece geçip gitmek kalbime zor geliyor. Ama asıl ağladığım bunlar değil. Böyle olacağını biliyordum, o yüzden yanıyor canım en çok. Bu bir gün olacaktı. Kendini koruyamayacaktı. Diğer kediler kadar temkinli değildi zaten. Şaşkın şaşkın bakardı yaklaşan arabalara. Ödümüz kopardı her seferinde. Her gün yüzlerce sokak hayvanının başına gelen felaketin sonunda onu da bulacağını düşünüyordum korkuyla. Büyüdükçe öğrenir, gözü açılır, sokağa uyum sağlar diye kendimi avutmaya çalışıyordum, işe yaramıyordu. Biliyordum, olacaktı bu. Bir anda veda edecekti bize. Hiçbir şey yapamayacaktım. Ben bu kediyi biraz başka türlü seviyorum sanki, bir şey olmasın ona ne olur, yoksa olacak mı derdim içimden. Artık onu göremeyecek olmam kadar üzüldüğüm de işte bu “biliyordum” duygusu.

Biliyordum, kaçınılmazdı. Öyle güzeldi ki, bir gün gidecekti.

Şimdi yorgun bakışlarla her öğlen Yumuk’la uyuya kaldıkları güneş gören yeşil çimenlere bakıyorum. Yeşil çimenler “Green Grass”a götürüyor beni, orada, o şarkıda yeniden buluşuyoruz.

Tilki kulaklım, turuncu şapkalı arkadaşım diyorum, sessiz akşamüstlerimde hep sen varsın, başını ellerime gömüp uyuduğun huzur zamanlarımda.

Biliyorum, bizi unutmazsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder